TDK sözlüğünde ki vergi tanımı;
"Kamu hizmetlerine harcanmak üzere hükûmetin veya yerel yönetimlerin yasalara göre herkesten doğrudan doğruya veya bazı malların fiyatlarının üstüne koyarak dolaylı yoldan topladığı para"
Verginin bu dar tanımından sonra, devletin topladığı vergileri ne amaçla kullanacağını geniş çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor. Ancak, bu geniş çerçeveyi bile daraltmak konunun anlaşılması içi elzemdir.
Verginin sözlükteki tanımlamasında "kamu hizmetleri" kısaltması bir nebze açmak gerekir. Burada anayasa içerisinde geçen vatandaşların temel hakları temel kamu hizmetlerini esas teşkil eder. Kamu hizmetlerini, temel vatandaşlık hakları ve devletin temel görevleri olarak görmek gerekiyor.
Bu temel hak ve ödevlerin içinde, devletin vatandaşlarını sınırların ötesinden gelecek saldırılara karşı korumak vardır. Devlet bu korumayı sağlamak için silahlı bir orduya sahiptir ve bunun için bütçeden Milli Savunma Bakanlığı'na pay ayırır. Bu payın ana kaynağı vatandaş ve kurumların ödediği dolaylı - dolaysız muhtelif vergilerdir. Bu kaynağın içinde SSD Fonu altında bir gelir kalemi daha vardır. Bu fonunun oluşturan ana gelir kalemlerinden biri de şans oyunlarından alınan oluşan SSDF kesintileridir. Mevcut durumda SSDF gelirlerini %80 i devletin elde ettiği gelirlerden aktarılan paylardan oluşmaktadır.
Son günlerde TBMM ye sunulmaya hazırlanan yeni yasa tasarısında;
"Vergi beyannamelerinden, gümrük idarelerine verilen beyannamelerden, sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri ve aylık prim ve hizmet belgesi ile muhtasar beyannamenin birleştirilerek verilmesiyle oluşturulan beyannamelerden alınan damga vergisi tutarı kadar, yıllık gelir vergisi beyannamelerinden ise damga vergisi tutarının yarısı kadar katkı payı alınacak.
Öte yandan aynı amaçla tapu ve kadastro işlemlerinden taşınmaz satışlarında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı 750 lira, diğer işlemlerde adına işlem yapılandan 375 lira olarak katılma payı alınacak.
Limiti 100 bin lira ve üzerinde olan kredi kartlarının hamilleri her bir kart başına yıllık 750 lira katılma payı ödeyecek.
Noterlerde ise taşınmaz satışlarının noterler tarafından yapılması halinde belirlenen tutarda, ilk defa tescili yapılacak olan araçların tescil işlemlerinde 3 bin lira, tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinde 1500 lira, noterlik ücreti alınan diğer işlemlerde işlem başına 75 lira katılma payı alınacak.
Tahsil edilen payların tamamının SSDF'ye aktarılması amacıyla düzenlemede yer alan hükümlerin yanı sıra noterlerde yapılan işlemlerden alınacak katılma paylarından noterlere herhangi bir pay veya aidat ödenmeyecek.
Söz konusu tutarlar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak yeniden değerleme oranında takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılarak uygulanacak"
Yukarıda yazılı bulunan kanun teklifi gündeme geldiğinde özellikle limiti 100 bin TL ve üzeri kredi kartı için düşünülen 750 TL katkı payı ülkenin gündemine oturdu ve 1 milyon üzerinde kredi kartı sahibi limitlerini düşürdü. Ve bu limit düşürme işlemleri devam edecek gibi duruyor.
Adı geçen katılım payına itiraz edenleri özellikle sosyal medyada linç etmeye çalışan, hakaret eden trol hesapları ve soytarılıkta sınır tanımayanları bir kenara bırakalım.
Dünkü yazımdan bir alıntı ile devam edelim.
"Kredi kartı limiti mevcut varlık değil, borçlanabilecek limittir.
Borçtan vergi alınmaz.
Verginin kaynağı gelir, harcama ve varlıklardır.
Kısaca, kredi kartlarından alınacak bedel, ne vergi, ne birisinin dediği gibi hizmet bedelidir"
Tam tarifi: "HARAÇTIR"
Ancak, Meclise getirmeyi düşündükleri kanun teklifinde SSDF tanımı yerine, katkı payı ifadesi var. Tam anlamı ile ucu açık bir kanun teklifi. Ağızlarında olan savunma sanayine katkı, kanun teklifinde yok. Yasalaştığı andan itibaren toplanan katkı paylarının nerelere harcanacağını bilemiyoruz.
Kredi kartlarına dönecek olursak;
Türkiye'de mevcut kredi kartlarının %50 sinin limitleri 100 bin TL nin üzerinde. Kredi kartlarında limit tayini aylık gelir ve düzenli ödemeler kriter olarak alınıyor. Aylık geliri 35 bin TL olan birisinin kredi kartı limitinin 100 bin TL olması doğaldır. Ancak bir borçlanma limiti olan tutar kredi kartı sahibini zengin yapmaz.
İktisadi akıl der ki;
Gelirler ve varlıklar verginin ana hammaddesidir. Borçlar ve hele ki yapılmamış borçlar vergi konusu değildir.
Banka ve her türlü kart vasıtası ile yapılan alışveriş kayıtdışılığı engeller, vergiye esas olan gelirin ve harcamanın sisteme girmesine olanak verir.
Siyasi iktidar kayıtdışılığı önleyecek olan sisteme ket vurmakla meşgul.
Fakat, esas kayıtdışılığın merkezinde bizzat hükümetin kendisi var. Hatırlarız ki, deprem amaçlı vergilerin akıbeti sorulduğunda verilen cevaplar;
Kemal Unakıtan;
"Bu vergiler zaten deprem nedeniyle getirilmemişti. Öyle olsaydı depremzedeye verilirdi"
Van Depremi sonrası dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek
"Bu vergilerin kendilerinden önceki hükümet döneminde 'geçici' olarak çıkarıldığını; ancak daha sonra yine kendilerinden önceki hükümet tarafından 'kalıcı' hale getirildiğini anlattı. Dolayısıyla kendi hükümetleri döneminde 'deprem' adı altında bir vergi uygulamaya koymadıklarını, mevcut şekliyle vergi alımına devam ettiklerini söyledi."
Ve, Cumhurbaşkanı Erdoğan;
"Bunlar yatıyor kalkıyor 'O parayı nereye, bu parayı nereye harcadınız?'. Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal'e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. Bütün bu harcamalar nasıl yapılıyor, bunlara bakmıyor ki. Bütün bu konutlar nereye yapılacak?"
Siyasi iktidarlar meclisin onayından geçen bütçenin hesabını vermek zorundalar. Buna rağmen demokrasinin en önemli kurallarından olan hesap verme böle mevcut iktidar tarafından umursanmıyor. Hal böyle iken bütçe dışı gelirlerin hesabını sormak mümkün değil. Hele ki yasalar ile korunan SSDF harcamalarının ne olacağı belli değil. Elbette bütçe dışı bir gelir olan katkı paylarının SSDF ye aktarılması bile mevcut siyasi iktidarın uygulamalarından dolayı meçhul.
Ve, vatandaşın mevcut siyasi iktidarına ve ortaklarına güvenin sarsıldığı bir dönemde elbette böylesine bir haraç tepki toplayacaktır.
Kredi kartlarının limiti üzerinden alınacak katkı payı üzerinden kızılca kıyamet kopup, olay magazinleşince teklif içinde bulunan diğer maddeler göz ardı edildi.
Sıfır Km araç alımlarında 3 bin, ikinciel araç alımında ise 1.500 TL katkı payı alınacak. Teklif öylesine abuk yapılmış ki, özellikle ikinci el satışlarında katkı payını hangi taraf ödeyecek, yoksa her iki taraf mı belli değil. Ayrıca bu katkı payları araç maliyetlerini de arttıracak bir hamle.
Ancak en büyük mesele alınacak bedellerin SSDF değil, katkı payı olması. Ve bu gelirler bütçe dışı gelirler olduğu için kontrolü de mümkün değil.
Elbette meselenin iç siyaset tarafıda var. Bunu başka bir yazıda anlatmaya çalışacağım.
Ancak SSDF'ye acil bir para lazımsa, ve SSDF'ye gönüllü bağış yapma imkanı varken;
Bu konuda çok cengaver paylaşım yapan AKP üyeleri 750 değil 1.500 TL bağış yapsa ve özellikle gelir ve kurumlar vergisi mükellefi AKP üyeleri vergi matrahlarının %5 i kadar bir meblağı SSDF'ye bağışlasalar.
Yılına can vereceklerini her daim söyleyenler AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan'ın bu talebini yerine getirirler. Can değil, kazancınızdan birazcık. Elalem vatansever görsün.
NOT: Tahakkuk eden vergiden değil, beyan edilen matrahtan.