İnsanların büyük bir bölümünün kullandığı sosyal medya kanallarından biri olan Facebook'un geçmişte yaptığımız paylaşımları hatırlatma gibi bir huyu var.
Bugün karşıma 2014 yılında yaptığım paylaşımlar çıktı. Geçen on senede değişen hiç birsey olmadığını görmek gerçekten üzücü bir durum.
Bundan yıllar önce neden yazdığımı, yazınca dünyanın değişmeyeceğini söyleyenlere;
"Ben sadece tarihe not düşüyorum. Çocuklarım, torunlarım bu ülke ve dünya için ne yaptın diye sorduklarında, yapabileceğim sadece yazmaktı ve onu yapıyorum" demiştim.
Şimdi sizlere 2014 Ekim'inin 21. gününden bir demet.
"Demokrasi, adalet, eşitlik, ekonomi, özgürlük, hak gibi kavramları dilinden hiç düşürmeyen, ancak bu konuda en ufak bir fikir üretmeyen, söyledikleri slogandan öteye gitmeyen bir CHP, maalesef ki, ideolojik bir oluşumdan öteye gitmiyor. Millet, artık arkası doldurulmamış, balon sloganlara itibar etmiyor. Neyi, nasıl yapacağınızı soruyor"
"Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, ancak günlük yaşantımız otuz ile elli kelime arasına sıkışmış durumda. Ve gittikçe kelime sayımız azalıyor. Maalesef, kullandığımız ve anlamını bildiğimiz kelimeler azaldıkça, bizi biz yapan, ortak değerimiz olan dilimizi kaybediyoruz. Ek olarak, özellikle yeni neslin dilimize kattığı kısaltılmış ucube kelimeler ile bir yozlaşma söz konusu. Bir taraftan da, dilimizi istila eden yabancı kelimeler yığını"
"Dilimizi istila eden yabancı kelimeler ise ayrı bir konu. Bu anlamda size çok net iki örnek vereceğim. Birincisi iyi örnek. BİLGİSAYAR. Günümüzde, kompiter (Türk aksanlı İngilizce) kelimesini kullanan var mı? Bilgisayarla ilgili akademik eğitim alanlar ve ders verenler bile, Türkçe konuştukları anda, bilgisayar diyorlar. Tam olarak, kendini ifade eden bir kelime. Şimdi gelelim kötü örneğe, AMBULANS. Benim gibi yaşı elli ve üzeri olanlar, çocukluk ve gençlik yıllarımızda bu kelime var mıydı? Ben hatırlamıyorum. Ne vardı? CANKURTARAN. Tam olarak yapılan işi anlatan kelime. Ne oldu da, güzelim cankurtaran, ambulansa dönüştü. Araçlarda yazan ise tam anlamı ile felaket. AMBULANCE. O bile İngilizce. Bu konuda Türk Dil Kurumu'na defalarca posta gönerdim. Ama sonuç nafile. Acı olan, bu kelimenin, devlete ait arabalarda yazılması. Ülkede bulunan yabancıların anlamasını istiyorsanız onu da yazarsınız. Ama asıl olan, Türkçe ve tam anlamı ile kendini ifade eden CANKURTARAN'nın yazılmasıdır"
"Çocuklarınızın ve kendinizin tükettiği hazır gıda ürünlerini hiç incelediniz mi? Hangi koşullarda, hangi katkı maddeleri ile hazırlandığını merak ettiniz mi? Katkı maddelerinin, sağlık açısından ne gibi tehditler oluşturduğunu incelediniz mi?
O küçücük çocular, o minik ve tombul halleri ile size ne kadar sevimli geliyor. Peki, özellikle kız çocukları, obezite ve diabet hastalığına yakalanıp, dönülmez bir yola girdiğinde ve onlar genç kız olduğunda, aynı mutluluğu duyacak mısınız? Sağlıksız erkek çocuklarına sahip olduğunuzda, çocuklarınıza nasıl hesap vereceksiniz?
Bir nebze olsun vicdanınız varsa, çocuklarını biraz olsun seviyorsanız; uyanın artık"
"Hiçbir işi olmayan, üretmeyen insan, topluma salınmış canlı bir bomba gibidir. Devlete bırakın faydasını, yükü vardır. Şimdi bu insan bazı riskleri üzerine alıp bir işletme kursa ne olur?
Birincisi, artık devlete yük değildir.
İkincisi, artık bazı sorumlulukları vardır.
Söz konusu kişi, kurduğu işte başarılı oldu ve işini büyüttü, istihdam sağladı.
Ne olur?
Kazancını, gerek ihtiyaçları için gerekse yatırım için harcayarak reel ekonomiye katkı sağladı.
Oluşturduğu istihdam ile, bir kişiyi daha devlete yük olmaktan çıkardı.
Sonuçta biraz daha fazla kazandı.
Mevcut durumda devlet ne yaptı?
Çok çalıştın, çok kazandın, daha fazla vergi ver.
Bu ne demektir?
Çok çalışanı, üreteni, istihdam oluşturanı cezalandırmak.
Sizce ne kadar adil?
Bırakın insan nefes alsın.
Bırakın ekonomi reel olarak büyüsün.
Bırakın istihdam artsın.
Bırakın, refah artsın"
"Şu an yaşadığımız zaman diliminde, ortaçağı aratmayan ve ateistlerin çok sık dile getirdikleri engizisyon vardır. Ancak bu sefer mahkeme sahibi ateistlerdir. Ateist felsefe harici düşünmek, onlar karşı fikir ileri sürmek, gerici, karanlık, bağnaz, katil, gerizekalı, aptal, düşüncesiz gibi tanımlara sahip olmanız için yeterli nedendir.
Günümüz çıkar odaklarının ateizm inancından nasıl faydalanmaktadır.? Belirtildiği üzere, ateizmin önemli bilimsel dayanağı evrim anlayışıdır. Evrim anlayışını destekleyen, fon, düşünce kuruluşu, vakıf, finans kurumu ve bu desteği pekiştirmek için çalışma yapan üniversite, enstitü gibi kurumların bağlarını çok iyi görmek gerekir. Bunu görebilirseniz, işin dini, felsefik veya bilimsel boyutu olmadığını görürsünüz"
"Turizm bir yaşam şeklidir. Bursa'da yaşayanlar bizler, maalesef bunu yeterince idrak edemedik. Son dönemde yaşanan Arap turistler ile avunuyoruz. Elbette, Arap turistlere bir diyeceğimiz yok. Hatta memnun olmak gerekir. Umarım hatırlanacaktır, daha önce ki dönemlerde de böylesi bir Arap turist furyası olmuştu. Fakat, onları küstürdük. Neden? Turizm kültürümüz olmadığı için, günlük hesaplar yaptığımız için, kaba ama gerçek tabiri ile kazıkladık. Sonrası yıllara uzanan bir boşluk.
Çok acıdır ki, Bursa turizm şehridir diyen idareci ve bürokratlar, tanıtım ayağı konusunda çok zayıflar. Bursa'yı temsil eden web sitelerine bir bakın. Bırakın yabancı-yerli turisti, Bursa'da yaşayanların dahi tatmin olamayacağı kısır bilgi ve görseller ile karşılaşıyoruz. Tarihi eser denince, cami-han-hamam-medrese dörtlüsünden, klasik sanatlar denince de, ebru-hat ikilisinden öteye gidemiyoruz. Bursa tarihi ve kültürünü böylesine dar bir çerçevede ele alırsak, turizm kenti olmak için sonsuza kadar bekleriz. Sabırlı bir millet olduğumuz için de bekler durur ve sadece şikayet ederiz"
"Halkı anlamak başka, halkın seviyesine inmek ise, halk yalakalığıdır. Asıl olan halkın seviyesini daha yükseğe çekecek siyasetçilerin bunun mücadelesini vermesidir. Bunun mücadelesini verecek siyasilerin seviyesi, halkın seviyesinden daha yüksek olmalıdır. Eğer bir ülkede, siyasilerin seviyesi, ortalama halkın seviyesinden daha düşük ise, o ülke batmaya mahkumdur. Halkın seviyesine çıkamayanlar, çareyi, halkın seviyesine iniyorum yalanı ile seviye düşürürler. ANLAYANA..."
Sözü 2022 yılında yaptığım bir paylaşımla bitireyim.
"21 Ekim "gazeteciler günü" , gasteciler değil...
Gazetecilik asla bencil amaçlarla ya da sadece geçim kaynağı kazanmak ya da daha da kötüsü para biriktirmek için fahişelenmemelidir" Mahatma Gandi