1961 Anayasasının aksine 1982 Anayasasında yürütme erki güçlendirildi, bu çaba AKP iktidarı ile tepe noktasına ulaştı. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumunun ardından kuvvetler ayrılığını tamamen yok eden 2017 Anayasa değişikliği referandumu ile 12 Eylül faşizminin halk düşmanı antidemokratik felsefesi doruğuna vardı.
12 Eylül faşizmi ile onun mantıksal doruğu olan siyasal İslamcı faşizm rejimi arasında tam bir özdeşlik ve devamlılık bulunuyor. Partilerin kapatılması ve cuntanın muhalefeti istediği yönde biçimlendirme çabası ile bugünkü rejimin ana muhalefet partisinin kurultaylarına, iç hukukuna ve parti binasına yönelik güdümlü yargı ve polis şiddeti aracılığıyla yaptığı hukuk dışı müdahalesi aynı totaliter siyasi yaklaşımın tezahürüdür. 12 Eylül döneminde cuntanın vetoları gölgesinde biçimsel demokrasiye dönülmüştü; şimdi ise biçimsel demokrasi yok edilmiştir. Belediyelere kayyımlar, kumpaslar, ana muhalefet partisi nezdindeki hukuk dışı tüm uygulamaların, her itirazın, her hak arama eyleminin devlet şiddetiyle bastırılmaya çalışılmasının amacı bellidir: Halk iradesinin gaspı, çok partili siyasal düzenin temellerinin yıkılması, seçim güvenliğinin bir kez daha yok edilmesi, sömürü ve baskı rejiminin ömrünün uzatılması…
Belirtmek gerekir ki bu durum ülkemizin ve halkımızın daha fazla yoksullaşmasına, daha fazla sömürüye ve daha fazla devlet şiddetine yol açacaktır. Ancak emek ve demokrasi güçlerinin faşizm ve gericiliğe karşı mücadelesi dinmedi, dinmiyor. İşçi, kamu çalışanı, çiftçi, emekli, öğrenci, genç-yaşlı tüm halk bugünlerimizin ve geleceğimizin karartıldığını görüyor. İşçi, kadın, çocuk cinayetlerinin, şiddetin, işsizliğin, açlığın, yoksulluğun yayılması ve doğal afetlere hazırlıksızlığın neden olduğu yıkıcı toplumsal sorunlar geniş halk kesimleri tarafından tepkiyle karşılanmaktadır.
Ülkemizdeki mevcut durum, emek ve demokrasi güçlerinin önüne birlikte mücadeleyi, kaybedilen her şeyi daha üst boyutlarda yeniden kazanmayı, emeğin ve bilimin aydınlatacağı başka bir Türkiye için mücadele görevini koymaktadır. Toplumsal ihtiyaçları temel alacak kamucu politikaların hakim olduğu bağımsız, demokratik, laik, sanayileşmiş, kalkınmış, tam istihdamı sağlamış, barış ve kardeşlik içinde bir Türkiye’ye ancak böylece ulaşabileceğiz.